Beykoz Camları
Tesbih Malzemeleri Beykoz Camları Modelleri
Detaylı Bilgi İçin
info@tespihanem.com
+90 (536) 036 41 16
Beykoz Isı Cam Tesbihler
Beykoz cam fabrikası, 1874 de III. Selim döneminde Sultan Mustafa’nın arazisi üzeride Mustafa Nuri Paşa tarafından kurulmuştur. Bu fabrika daha sonra Darbhane-i Amire’ye bağlı bir kurum olmuştur. Atölye, opal camın yapım tekniğini venedik’te bulunan ve tekniği öğrenen Mevlevi dervişi Mehmed Dede tarafından Beykoz’da kurulmuştur.
Günümüzde bile ne olduğu tam olarak bilinemeyen Beykoz camlarının en büyük özelliği ışığa tutulduğunda yapısında kırmızı renğin hisedilmesidir. Bu Özellik camın yapımında kullanılan kırmızı renkli bir topraktan oluştuğu düşünülmektedir. Üzerinde bir damga olmayan bu toprakla yapılan opalin türü ürünler, ve diğer camlar ancak uzmanları tarafından anlaşılmaktadır.
Üretime başlayan Beykoz camları, zamanla bir çok atölyeye dönüştü. Tümü el yapımı olan cam eşyaları arasında tuzluktan, şamdana, gülsuyu şişesinden, kadehe kadar değişik objeler görülmektedir. O dönemde cam ürünlerin dış ülkelerden getirilmesine karşın, Yunanistan, İran, Irak, Suriye ve Kıbrıs’ta bu gün bile Beykoz camlarına rastlanması, bu camların başka ülkeler tarafından beğenildiğini göstergesidir.
Selim zamanında cam yapımını Venedik’te öğrenen Mevlevi dervişi Mehmed Dede tarafından Beykoz civarında bir cam atölyesi kurulduğu rivayet edilmektedir. Hicri 21 Muharrem 1263/1846 tarihli Takvim-i Vekayi gazetesinde de Çubuklu civarında kurulan bir billur fabrikasından söz edilir.
Paşabahçe Cam Fabrikası, Mustafa Kemal Atatürk’ün verdiği talimat ile kurulan, Türkiye’nin ilk cam üretim tesis yapısıdır. Fabrika ve tesisin temeli Başvekil İsmet İnönü ve İktisat Vekili Celal Bayar’ın katılımıyla 1934 yılında Beykoz Paşabahçe’de atılmıştır.
- Selim tahta çıkar çıkmaz, ilk iş olarak Avrupa’nın yakından tanınması için çalıştı. Sultan III. Selim 1791 yılında Avusturya ile sona eren savaştan sonra, şehzadeliğinden beri yakını ve inandığı bir kişi olan Ebubekir Ratip Efendi’yi Viyana elçisi olarak atamıştır. Kendisinin siyasi görevi yanında asıl amacı, Avusturya’nın bütün önemli kurumlarını araştırmak padişaha bildirmekti. Ratip Efendi İstanbul’a dönüşte, 490 sayfalık ayrıntılı ve yorumlu bir rapor hazırladı. Ebubekir Ratip Efendi adına o yılların anısına Viyana porselen fabrikasında yapılan fincan tabağı üzerine Osmanlıca harflarle adının yazıldığı kahve takımı hediye edilmiştir. Bugün bu hediyenin tabağı Topkapı Sarayı Müzesinin Avrupa Porselenleri bölümüne koleksiyonunda yer almaktadır.
Sultan III. Selim, sanayi devriminin gelişimini açık olarak görmüş ve bu yönde ilginç atılımlar başlatmıştır. Sanayileşmede öncelik verdiği projelerden biriside, “Beykoz Camcılığı”dır. 19. yüzyılın başlarında Avrupa’daki sanayi devriminin desteğinde gelişen yeni sanayi merkezleriyle rekabet edebilmek için Osmanlı İmparatorluğu’nda devlet olarak ve bizzat Sultan III. Selim tarafından önemli girişimler yapılmaktaydı. Osmanlı imparatorluğu da diğer Avrupa krallıkları gibi, döneminin en yeni sanayi ve sanat alanı olan camcılığa sahip çıktı.
Uzun yıllardan beri rakip olan Venedik cam teknolojisini ülkeye getirmek ve onu mümkün olduğu kadar geliştirmek için girişimler ve düzenlemeler başlattı.
Sultan III. Selim bizzat Mevlevi Mehmed Dede’yi, camcılık sanatını öğrenmesi için Venedik’e gönderdi. Bir taraftan da cam sanayine uygun düz ve geniş araziler aranarak gerekli yatırımların yapılması için girişimleri başlatıldı. Boğaziçi’ndeki Beykoz çevresi yeni teknolojinin bu bölgeye yerleşmesi için uygun bulundu. Arazi yapısı, suları, o yıllarda İstanbul’un en önemli sorunu olan büyük yangınların olmasını engelleyecek uzaklıkta olmasıdır. Çünkü o dönemlerde sanayi, “yüksek ısı ve ateş ve bunun sonucunda da yangın tehlikesi” ademektir. Daha önce düzenli bir şekilde İstanbul surlarının ve eski Tekfur Saray’ının çevresine yerleştirilmiş ve gittikçe gerilemiş olan eski cam atölyelerinin yanı sıra, Beykoz’daki düzlüklerde de yepyeni bir camcılık, Sultan III. Selim ile birlikte başlamıştır.
Beykoz camları III. Selim’in sanayileşme devriminde zincirin önemli bir halkasını oluşturmaktadır. Beykoz bölgesinde ilk kez cam fabrikasının kuruluşu, Venedik camcılığın kendi krizini aşmak için dışa açılmaya başladığı yıllara rastlar. Mevlevi Mehmed Dede, Venedik dönüşü Beykoz’da bir cam atölyesi kurdu ve burada cam üretmeye başladı.
Sultan III. Selim’in Mevlevi olması, Galata Mevlevihanesi Şeyh Galip Dede’yi kendisine dost edinmesi, Beykoz Cam işçiliğinde Mevleviliği hatırlatan sembollerin sıkça kullanılmasına neden oldu. Mevlevi Mehmed Dede’nin yaptığı Beykoz camlarında, form ve desenlerde, kâse, kupa ve kapaklı tabakların, kapak tutamakları Mevlevi sikkesi formunda yapılmaya başlandı. Bu ekol İstanbul cam sanatını, son döneme kadar etkilemiştir.
III. Selim döneminde Beykoz’da açılan ilk cam fabrikasından sonra, “Tanzimat” döneminin ünlü isimlerinden olan Ahmet Fethi Paşa’nın girişimleriyle, yine aynı bölgede “Cam ve Billur Fabrikası” kurularak üretime başladığı bilinmektedir.
Beykoz cam fabrikalarında, döneminin en güçlü camcılık merkezi olan Venedik’in teknik desteği ile üretilmeye başlanan çeşm-i bülbüller, zaman içinde İstanbul cam sanatının sembolü haline geldi. Çok çeşitli cam ürünleri yapılmaya başlandı. Form olarak leğen- ibrik, kâse, laledan, gülabdan, şişe, kavanoz, kapaklı kâse, kupa, bozalık, şerbetlik, daldırma, kandil, fincan- tabak ve parfüm şişesi yapılıyordu. Teknik olarak da opalin, kristal, çeşm-i bülbül yapılabiliyordu.
Osmanlı padişahları ve saray halkı için yapılan Beykoz camları koleksiyonu, Topkapı Sarayı Müzesinde İstanbul Cam ve Porselenleri bölümüne kayıtlıdır. 1851’de Londra I. Uluslararası, “Great Exhibition of the Works of Industry of All Nations” sergisi düzenlendi.
Bu sergiye Amerika Birleşik Devletleri, Fransa, Felemenk ülkeleri, İspanya, Portekiz, Prusya, Zollverein devletleri, Rusya, Hindistan ve Osmanlı İmparatorluğu ile değişik ülkelerden 22.000 “denk” in üzerinde eşya sergilendiği bilinmektedir.
Bu sergiye Osmanlı devletinden, 700 kadar üretici çok sayıda ürünle katılmıştı. Arşiv belgesinde “Fağfur, Frenk ve Kütahya madenlerinden yapılmış billur, cam, kâse, bardak, tabak, çay ibriği, su testisi, mürekkep hokkası, lüleci ve çömlekçi çamurundan imal edilmiş testi, bardak, çanak, çömlek, küp, kavanoz ve benzer eşyalardan birer tane…” örnek eser götürülmüştür.
Altı ay açık kalan fuar 11 Ekim 1851’de kapandı. Sergi sonunda komisyonlar 170’i büyük olmak üzere 3088 madalya dağıtmış ve Osmanlı ürünleri arasından da çok sayıda “Büyük Madalya” ve teşvik ödülleri kazanılmıştı. Bu ödüller arasında “… Beykoz Fabrika-i Hümayunu mamulleri için fabrika yönetimine” verilen ödül de vardır.
Bugün her biri çok kıymetli el sanatı olarak kabul ettiğimiz Beykoz camları, gerçekte dönemin en ileri sanayi kuruluşları arasındaki uluslararası sanayi fuarlarına, Osmanlı İmparatorluğu’nun bu alandaki sanayi yönünü temsil ederek gönderilmiş, bu özellikleriyle de ödüller kazanmıştır. Beykoz Camları, bir anlamda kendi döneminde İmparatorlukta kurulmaya başlayan yeni bir cam sanayinin sembolüydüiii. Çünkü 19. yüzyılda ortaya çıkarılmış bulunan bu gibi ürünlerin hemen hemen tümü, yeni teknolojilerin birer sembolü olarak kabul edilmekteydi.iv Böylece Sultan III. Mustafa ve onun oğlu Sultan III. Selim’in dönemlerinde başlayan Osmanlı’da cam sanayi kurma girişimleri, belli bir ölçüde sonuç vermiş ve Beykoz Fabrikası ürünleri İngiltere’de yapılan sanayi fuarında yeni bir cam markası olarak ödül kazanmış ve kalitesini tescil ettirmiştir.